Thursday, July 13, 2017

üçümsü

eminim ki aşırı gelişmiş, antenli uzaylılar aşırı kocaman galaksideki aşırı büyük teleskoplarıyla bana bakıp taşşak geçiyorlardır. buna eminim. teleskoplarının aşırı büyük olduğunaysa çok emin değilim, belki de o kadar geliştilerse çükleriyle falan da bakıyor olabilirler. gerçi öyle bir durumda çükleri de yoktur muhtemelen. kafası çalışan adamın çükü olmaz.

bana yeni şeylerden bahsedin. herhangi bir şeyden; çünkü kafamın içindekilerden çok sıkıldım. mesela neden bir telefon uzağımızdaki insanlara on beş bin milyon ışık yılı kadar uzak olduğumuzdan bahsedin. artık anlatıcı konumundan dinleyici konumuna geçmek istiyorum. konumsuz ortamlarda binlerce yıldızın altında konusuz konulardan bahsedelim istiyorum. mesela geri dönmek bu kadar zorken dünya neden her gün kendi etrafında dönüyor? (şaka bir yana bunu cidden bilmediğinizi biliyorum ve sırf sizin bu ahmaklığınız yüzünden, galaksinin uzak bir köşesinde ilkokul fen bilgisi öğretmenleriniz bileklerini kesiyorlar.)

fazlaca şaka yapan biri için hayatı fazla ciddiye alıyorum. ve şakalarımın komikliğiyle hayatımın sikkoluğu doğru orantılı. matematik öğretmenleri mutlu; çünkü oran orantıyı asla unutmadık. çünkü bir şeyleri bir şeylere oranlamak çok cool ve cool çocukları herkes çok sever. ama niyeyse geceleri yattığımızda kendimizi sevmiyoruz.

peki kendimizi bile sevmiyorken başkalarını sevdiğimizi nasıl iddia edebiliyoruz? niye bu kadar malız amk, acaba ebeveynlerimiz de mi maldı? onlar birbirlerini seviyorlar mıydı acaba? yoksa ezici çoğunluğumuz bir kaçışın ürünü müyüz? onu tam bilemesem de bir boşalışın ürünü olduğumuzu söyleyebilirim. bir yerlerde kıllı birileri "oh!" dedi ve biz olduk. kılsız birileri de saatine baktı muhtemelen.

her sabah niye uyandığımızı çözdüğümüzde büyük ihtimalle bütün bunları da çözmüş olacağız. o zaman da her şeyi bildiğimiz için mutsuz olacağız. sanırım insanoğlu genetik olarak mutsuz olmak için kodlanmış. en azından kafası çalışanlar öyle. yanıma bir çift geldi, dikkatim dağıldı. sikeyim onları. kendin tekken çiftler hep bunaltıcı gelir. gerçi bunların ikisi de erkek galiba, sahil çok karanlık.

düşünce trenim kaçtı ve bende bir inek kadar bile hayranlık yok. sanki hiç benim olmamış gibi. dalgalar gelip gidiyor, gelip gidiyor, gelip-

üzgünüm, sanırım yine hayal ettiğin şekilde bitiremedim.

Monday, July 3, 2017

promises

hit the delete button. as if the dysfunctional brain had one. delete all the promises as well. as if the dysfunctional heart could keep them.

so many dead birds, lying on the grass. did our love kill them? did it kill itself as well?

are we murderers?

we are worse i guess. the word "we" becomes more selfish than the word "me", as we drown in our stupidity. 

could this inferno make me sweat enough to deprive me of my loneliness?

inhaling the green with random strangers, on random hills. pretty much sums it up. every night a different story, but the same promises. promises that feed on despair. promises all end up in disappointment.

1050 days weren't enough to get to know you. 1 was enough. i guess i was the stupid one after all. funny.

man, what a clusterfuck this is. liar.

my love was pure, and purely coincidental. like every other one i guess. but when the promises start equaling the lies... have i already said clusterfuck?